Friday, April 27, 2007



İran Azerileri ikilem içinde
--------------------------------------------------------------------------------
Dr. Brenda Shaffer:
--------------------------------------------------------------------------------
Azerbaycan'ın bağımsızlığını kazanması ve Türk Tv'lerinin uydu üzerinden seyredilmesi, İran nüfusunun üçte birini teşkil eden Azerilerde etnik bilinci geliştirdi.

İran ile Azerbaycan arasında Hazar'daki kaynakların paylaşımı sebebiyle yaşanan askeri ve diplomatik krizler, yıllardır kamuoyunun dikkati dışında kalmayı başaran İran Azerilerini de yeniden gündeme getirdi. Harvard Üniversitesi Hazar Araştırmaları Merkezi Direktörü Brenda Shaffer, İran ile Azerbaycan arasındaki krizin İran Azerileri üzerindeki etkisini, ''anne-baba kavgasına şahit olan çocuklara'' benzetiyor.

70 milyon nüfuslu İran'ın, üçte birinden fazlasını Azeriler oluşturuyor. Türkiye, Ermenistan ve Azerbaycan sınırına yakın bölgelere dağıtılmış durumda olan İran Azerileri, Tebriz, Erdebil ve Urumiye bölgelerinde yoğun olarak yaşıyorlar. Başkent Tahran'daki nüfusları da oldukça yüksek. Tahran pazarına büyük oranda Azeri tüccarlar hakim. İran Azerilerinin bulundukları coğrafi konumlarını ticari kazanıma dönüştürdüklerini belirten Shaffer, Tebriz'in yer aldığı Doğu Azerbaycan bölgesinin, İran'daki bölgeler arasında en yüksek dış ticarete sahip olmasını buna örnek gösteriyor.


Kültürel hakları yok

Ülke nüfusunun önemli bir bölümünü oluşturmalarına rağmen İran Azerileri, kendi dillerinde yayın ve eğitim gibi önemli kültürel haklara sahip değiller. İran Azerileri konusunda çalışmalar yapan Shaffer, bu sebeple, Azerilerin en temel isteklerinin başında kültürel haklar geldiğini belirtiyor. Azeriler, bu sebeple Anayasa'nın 15'inci maddesinin işletilmesini istiyorlar. Söz konusu madde, ''yerel ve azınlık dillerinin konuşulmasına izin veriyor''. Azeri entelektüeller, en son 1998 yılında 60 imzalı bir dilekçe vererek, Devlet Başkanı Muhammed Hatemi'den, 15'inci maddenin uygulamaya geçirilmesini talep ettiler. Dr. Shaffer, Hatemi'nin yüksek oy almasında, İran Azerileri ile Kürtlere kendi dillerini kullanma konusunda, seçim sırasında yeşil ışık yakmasının da etkili olduğunu söylüyor. Hatta, Hatemi'nin bazi bölgelerde seçim bildirilerini, Kürtçe ve Azerice bastırdığını hatırlatıyor.


Tv'ler imaj değiştirdi

İran Azerilerinin, son yıllarda kültürel taleplerinde bir canlanma olmasını ise, iki temel sebebe bağliyor, Shaffer. Birincisi, 1991 yılında, Azerbaycan'ın bağımsızlığını kazanması. Bu önemli gelişmenin, İran Azerilerinin, etnik kimlikleri üzerinde daha da bir bilinçlenmeye sebep olduğunu vurguluyor. İkincisi ise, 1992 yılından itibaren Türk televizyonlarının uydu vasıtasi ile seyredilmeye başlanması. Shaffer'a göre, bu ikinci gelişme de, Azerilerin dil bilincinin canlanmasına sebep oldu. Daha da önemlisi, İran'da onur kırıcı fıkraların 'aptal adam' kahramanı olarak gösterilen Azeriler, bu yayınlar sayesinde dolaylı bir cevap verdiler. Türklerin, eğitimli, zeki ve başarılı olabileceğini İranlılara gösterdiler.


'İbo, eşiyle barıştı mı?'

Türk televizyonlarının bu etkisi, özellikle gençler arasında Türk pop şarkıları ve türkülerinin de yaygınlaşmasını beraberinde getirmiş. Tahran'da bindiğiniz bir arabada veya bir lokantada rahatlıkla, Türk sanatçıların kasetleri ile karşılaşmanız mümkün. İran pazarında 'kızıl tüccarı' (kuyumcu) 36 yaşındaki bir Azeri'nin, ekibimize yönelttiği, ''İbo, eşiyle küsmüştü. Barıştı mı?'' sorusu da, Türk televizyonlarını oldukça yakından takip ettiklerini gösteriyor.

İran Azerilerinin, kültürel hakları üzerindeki baskılar, Türk hanedanının tahti 1925 yılında Pehlevi hanedanına devretmesi ile başlıyor. Pehlevilerin devrildiği 1979 yılına kadar, eğitim ve yayın dilinin Farsça olması için büyük bir baskı uygulanıyor. Bunun tek istisnası, 1945-46 yıllarında Azerilerin yoğun yaşadığı bölgelerde, Demokratik Azerbaycan Cumhuriyeti'nin ilan edilmesi ile yaşanıyor. Sovyetler Birligi'nin, İkinci Dünya Savaşı sırasında isgal ettiği yerlerde, sosyalist Azeri liderlere kurdurttuğu bu devlet kendisine resmi dil olarak, Türkçeyi seçiyor. 1946 yılında Tahran'ın yeniden denetimi sağladığı bölge, Farsçaya dönmek zorunda kalıyor.

İran Azerileri, kültürel haklar konusunda bir ayrımcılığa uğrasalar da, kamu hizmetleri konusunda bu durum söz konusu değil. Orduda, kamu hizmetinde, polis teşkilatında, birçok görevde yer alıyorlar. Hatta, dini liderler arasında da çok sayıda Azeri var. Ayetullah Şeriatmedari, Ayetullah Erdebili gibi. Daha da önemlisi, İran devrimi sonrasında dini lider Ayetullah Humeyni'nin yerine gelen Ayetullah Ali Hamaney de bir Azeri. Çok güzel Türkçe konuşuyor. Ancak, bir Azeri milliyetçisi değil. Brenda Shaffer, Hamaney'in durumunu, Stalin'in Gürcü olmasına benzetiyor. Yani, ''ülkenin çıkarlarını öne alarak hareket ediyor, ait olduğu etnik grubun çıkarlarını öne almıyor''.

Hamaney örneğinde olduğu gibi, İran devriminin başarılmaında Azerilerin etkinligi büyük. Şah karşıtı protestoların en sarsıcıları da, Tebriz'de yaşanmış. Humeyni'nin iktidari ele geçirmesinde, Tahran Pazarı'na hakim Azeri işadamları ve Tebriz halkının katkısı büyük. Ancak, devrimle birlikte daha demokratik bir ortam oluşturmayı ve kültürel haklarını ele geçirmeyi bekleyen Azeriler, büyük bir hayal kırıklığı ile karşılaşıyorlar.


Ev hapsinde ölüm

Tüm yetkilerin dini lidere devredilmesine ve merkezileşmeye karşı çıkıyorlar. Ayetullah Kazım Şeriatmedari'nin liderliginde, Humeyni ile ters düşüp, anayasa referandumuna yüzde 80 oranında katılmıyorlar. Ancak, Tebriz'de başlayan ayaklanma, Aralık 1979'da bastırılıyor. Şeriatmedari de, 6 yıl süren bir ev hapsinden sonra ''tedavisine müsaade edilmediği için'' vefat ediyor.

İran'ın bugün de, kültürel haklar gibi taleplerle öne çıkan Azeri entelektüellere karşı genel tutumunda bir değişiklik olmadığı belirtiliyor. Azericenin serbest bırakılmasını savunan Dr. Muhammed Çehregani'nin, 1996 ve 2000 yılındaki parlamento seçimlerine katılmasının engellenmesi ve halen ev hapsinde tutulması bunu gösteriyor.

İran, Azeri halkına karşı kamusal hizmet ayrımı yapmamakla birlikte, nüfusun üçte birini teşkil eden bu insanların olusturduğu potansiyel bölünme tehlikesini engellemeye yönelik tedbirler alıyor. Harvard Üniversitesi uzmanı Shaffer, bu tedbire oldukça ilginç bir örnek gösteriyor. Shaffer'a göre, İran'ın Ermenistan ile ilişkilerini ''fiili'' olarak gelişkin tutmasında ve Karabağ konusunda net tavır almamasında bu korkunun rolü var. ''İran, 'zayıf bir Azerbaycan, Azeriler için cazibe merkezi olmaz.' görüsünde.'' diyor, Shaffer.


Devrimlerde etkili rol

İran'ın Azerilere yönelik temkinli hareket etmesinde, bugüne kadarki devrimlerde bu grubun oynadığı kilit rollerin de etkisi var. İran'ın asırlarca Türk hanedanlar tarafından yönetilmiş olması, 1906 Anayasa devriminin Avrupa'ya giden Azeri gençler eliyle sağlanması, 1920 ayaklanması, 1945-1946 bağımsızlık tecrübesi ve nihayet İran devriminde oynadıkları etkin roller. İran'ın tek korkusunun, Azeriler olduğunu söylemek de mümkün değil. İran, en az homojen toplumlardan birisi. Azeriler, Türkmenler, Kürtler, Beluciler ve Araplar, aslında nüfusun yarıdan fazlasını oluşturuyor. Shaffer, kültürel hakların serbest bırakılmasının, SSCB benzeri bir çözülmeye sebep olmasından korkulduğuna işaret ediyor. Bu sebeple, İran'ın, yıllardır 'demir yumruk' politikası sürdürmesinin ana sebeplerinden birisi de bu.


Konsolosluk açtırılmadı

Resmi rakamlara göre, Türkiye dışında Türklerin en çok yaşadığı ülke olan İran, Azerbaycan'ın sahip olduğu nüfusun yaklaşık dört katı Azeri'yi barındırıyor. Azerbaycanlıların, ''Güney Azerbaycan'' adını verdikleri İran'ın kuzeyi, bu sebeple iki ülke arasında yaşanan gerginliklerin de 'hassas karnını' oluşturuyor. Azerbaycan Devlet Başkanı Haydar Aliyev'in, birçok defa ertelenen İran gezisinin eylül ayında gerçekleşecek olması da, bu açıdan bir ilki oluşturacak. Aliyev, bu seyahatını geçtiğimiz yıllarda, Tebriz'i ziyaret etmesine izin verilmediği için iptal etmişti. İki ülke arasındaki bir diger sorun da, Tebriz'e Azerbaycan'ın konsolosluk açmasına izin verilmemesiydi. Shaffer, ''Düşünün, Nahçıvan'da İran konsolosluğu var. Ancak, Tebriz'de Azerbaycan konsolosluğunun açılmasına izin verilmiyor.'' sözleri ile bu çelişkiye dikkat çekiyor.


Ya anne-baba ayrılırsa?

İran ile Azerbaycan arasındaki iliskiler, SSCB sebebiyle 70 yıllık bir 'hafıza kaybı' yaşamış durumda. Ancak, iki ülke arasında artan ticaret ve gerginlikler, birbirlerini daha iyi anlamalarını zorunlu kılıyor. Hazar'daki kaynakların paylaşımı sebebiyle yaşanan kriz, İran Azerilerini bir ikilem içine sokuyor. ''Anne ve babasının kavgasını seyreden çocukları'' bekleyen en büyük ikilem ise, hiç şüphesiz ''çatışarak ayrılan anne ve babasından herhangi birini seçmek zorunda kalınca'' yaşanacak. (Erhan Basyurt / Istanbul (Zaman)

Labels: ,

0 Comments:

Post a Comment

Subscribe to Post Comments [Atom]

<< Home