Sunday, October 7, 2007


Güney Azerbaycan Gerçeği ve İran'daki Siyasi Gelişmeler
-------------------------------------------------------------------------------Yrd. Doç. Dr. Selma YEL
-------------------------------------------------------------------------------
Son haftalarda kamuoyunun dikkatini çeken hususlardan biri, İran’daki iç karışıklıklar ve buradaki Azerî ve Türkmen nüfusunun mevcudiyetidir. Konunun uzmanları ve meraklıları haricinde çoğu kimsenin ilk defa duyduğu bu haberlerde belki de en şaşırtıcı olan, İran dahilindeki Azerbaycan Türkü nüfusunun Türkmenler hariç yaklaşık 30 bin civarında gösterilmiş olmasıdır.

Türk halkı Azerbaycan Cumhuriyeti Devleti’ni bilmekte ve yakından tanımaktadır. Azerbaycan Cumhuriyeti 18 Ekim 1991’de yeniden istiklâline kavuştuğunda onu ilk tanıyan ülke Türkiye Cumhuriyeti Devleti olmuştur.1 Bu hâdiseyi müteakiben de Türkiye ile Azerbaycan arasında sıkı bir siyasî, kültürel ve ekonomik işbirliği süreci söz konusu olmuştur. Fakat, 1991’den günümüze kadar geçen süre içinde, medyamızda İran Azerbaycanı ya da daha doğru bir tâbirle Güney Azerbaycan’la ilgili haberlere rastlamak mümkün olmamıştır. Söz konusu araştırmayı yaparken karşılaşmış olduğumuz materyal noksanlığı ve sâdece belli kurum ve çevrelerin bu husustaki hassasiyetlerinin tespiti, bu fikrin doğruluğunu bir kez daha teyit etmiştir.

Nasıl olmuştur da bir ülke, bir coğrafya, bir millet ikiye ayrılmıştır? Almanya ile benzer bir kaderi paylaşmış olan Azerbaycan için de aynı şekilde olumlu bir gelişme süreci mümkün müdür? Bu sorulara cevap verebilmek için Azerbaycan coğrafyası ve tarihine kısa bir göz atmakta fayda vardır.

Azerbaycan Tarihi

Azerbaycan’ın tarihteki bilinen yüzölçümü 192.752 km2 dir. Bugün Aras nehrinin çizdiği sınırının kuzeyindeki parçası yani bağımsız Azerbaycan Cumhuriyeti’nin yüzölçümü 86.800 km2 olup, bu alanın % 20’si olarak kabul edilen Karabağ bölümü Ermenistan’ın işgali altındadır. Güneyde İran’ın hâkimiyet alanı içinde görülen bölümü ise 105.952 km2 olup, Azerbaycan coğrafyasının büyük bir bölümünü içermektedir.

Azerbaycan coğrafyasının Türkleşmesi, milâttan önceki yıllardan başlamıştır. Selçuklular ve İlhanlılar’ı takiben Karakoyunlular, Akkoyunlular, Safevîler, Afşarlar, Hanlıklar ve Gacarlar (Kaçarlar) dönemi ile birlikte bugünkü İran’ın güney ve doğu bölgelerine kadar büyük bir coğrafya Türkleşmiştir. Anadolu coğrafyasının Türkleşmesi de paralel bir şekilde gerçekleşmiş, her iki bölge de Oğuz boylarının iskânına tâbi olmuştur.3 Kısaca tarif edersek, “Kafkas sıradağlarından başlayıp, batıda Anadolu, doğuda Hazar Denizi ile çevrili, güneyde Basra Körfezi’ne kadar uzanan coğrafya yüzyıllardan beri Azerbaycan olarak tanımlanmaktadır.”4

Azerbaycan ile Osmanlı Devleti’nin birbirini takiben zor dönemler geçirdikleri görülmektedir. Bu sebeple de Osmanlı Devleti’nin, Azerbaycan’ın ihtiyacı olduğunda yardım etmesi mümkün olamamıştır.

İran’ın, Rusya karşısında mağlup olması neticesinde, 1813’de yapılmış olan Gülistan Anlaşması ile Azerbaycan kısmî olarak İran ve Rusya arasında paylaşılırken5, 1828’de imzalanan Türkmençay Anlaşması ile Azerbaycan tamamıyla ikiye parçalanmıştır. Kafkas Azerbaycanı 1918’e kadar Çarlık Rusyası hâkimiyetine terk edilirken, Güney Azerbaycan da Kaçar Türk hanedanını hâkimiyetindeki İran’a bırakılmıştı. Aynı coğrafya 1925’den itibaren de Fars hâkimiyeti altına girecektir.

Osmanlı Devleti de aynı şekilde 1828 Osmanlı Rus savaşı sonucunda 1829’da Edirne Anlaşması’nı imzalamak zorunda kalmıştı. Bu anlaşma ile Kafkasya’da ciddî toprak kaybına uğrayan Osmanlı Devleti, Balkanlar’da da aynı şekilde güç kaybetmişti.7 Türkmençay Anlaşması ile İran, Aras nehrine kadar uzanan coğrafya üzerinde hâkimiyetini devam ettirirken, bütün Kafkasya’yı Rusya’ya terk etmiş, Hazar Denizi üzerindeki iddialarından vazgeçmişti.8 Osmanlı Devleti içinde bulunduğu şartlar sebebiyle bu duruma müdâhale edememişti. Fakat, parçalanma sonrasında Güney Azerbaycan ya da İran Azerbaycanı coğrafyasında mukim Azerbaycan yurtseverleri, bağımsızlık mücâdelesinden vazgeçmemişlerdi. Bu amaçla yapılan üç büyük istiklâl hareketi mevcuttur.

Güney Azerbaycan’daki (İran Azerbaycanı) İstiklâl Hareketleri

1789 Fransız İnkılâbı Osmanlı Devleti, Avusturya-Macaristan İmparatorluğu ve Çarlık Rusya’sında ciddî sarsıntılara sebep olmuştu. İran da bundan etkilenmişti; Osmanlı Devleti’ndeki meşrutiyet taraftarlığı, İran’da da görülmüştü. Meşrutiyet taraftarı olanlar ise daha çok Azerbaycan Türkleri idi. 1908 Nisan ayında Settar Han ve Bağır Han liderliğinde Tebrizliler, Şah’ın anayasayı kaldırmasına tepki olarak ayaklandılar.9 Settar Han, “İran’ın hürriyet bayrağı olmuştu.” Şah’ın Rusya’nın yardımıyla isyanı bastırma teşebbüsü de başarısız olmuştu. Rus Konsolosu Pahitonof, Settar Han’a Azerbaycan Umumî Vâliliği’ni teklif etmiş, fakat Settar Han bu teklifi kabul etmemişti.

Şah’a bağlı kuvvetlerin mağlup edilmesini müteakip, mücâhitler Tebriz’de millî hükümeti teşkil etmişlerdi. Tebriz’den sonra Urmiye, Hoy ve Erdebil meşrutiyetçileri de Settar Han’a destek için harekete geçmişlerdi.İran’daki bu gelişmeler bütün Türk ve Müslüman dünyasında yankılanmıştı. İttihat ve Terakki Partisi bu gelişmelere kayıtsız kalamamıştı. Enver Paşa’nın amcası Halil Bey ile İbrahim Cihangiroğlu komutasında 1000 kişilik milis grubu gönderilmişti.

İran içindeki bu karışıklıktan istifade ile İngiltere ve Rusya 1907 Anlaşması ile İran’ı aralarında paylaşmışlardı. Kuzey ve Orta İran Rusya’nın, Güney İran ise İngiltere’nin nüfuz sahasıydı. II. Dünya Savaşı sonlarına kadar da bu paylaşım muhafaza edilecekti.12 Buna bağlı olarak da İran’ın dış politikası İngiltere ve Rusya’nın isteği ve menfaatleri doğrultusunda şekillenecekti. Settar Han ve Bağır Han, meşrutiyet taraftarlarıyla birlikte Tahran’a girerek 1908’de Temmuz ayında meşrutiyeti ilân etmişlerdi. Fakat, devlet için tehlike olarak görülüyorlardı. Sonucunda Settar Han yanındakilerle teslime zorlandığında ağır yaralandığı için 16 Kasım 1914’e kadar yaşayabildi. Bağır Han da, İran’ın bilinmeyen bir bölgesine sürgün edilerek boğduruldu. Böylece Azerbaycan Türkleri’nin liderleri yok edilerek, başarıya ulaşmış görünen istiklâl hareketine son verildi.13 Fakat, Azerbaycan Türkleri’nin istiklâl mücâdelesi devam edecekti.

Meşrutiyetçi Settar Han ve Bağır Han’ın tasfiyesinden sonra Demokrat Parti ileri gelenleri de yoğun baskı ve tehditlere mâruz kalmışlardı. Demokrat Parti, meşrutiyetin ilânı sonrasında İsmail Nevbarî başkanlığında kurulmuş, Müslüman-demokrat görüşleri müdafaa ediyordu. Parti, aynı zamanda İngiliz ve Rus sömürgeciliğine karşı olan bir programa sahipti. Demokrat Parti mensubu olan Şeyh Muhammed Hıyabanî, “Teceddüt” gazetesindeki makaleleri ile istiklâl hareketine hız verirken, Settar ve Bağır Han sonrasındaki boşluğu doldurmuştu.14 Rus baskıları ile Tebriz’i terk etmek mecburiyetinde kalan Hıyabanî, Bakü’ye gitmişti. Fakat bu durum uzun sürmemiş, Ekim 1917 İhtilâli ile Rusya çökünce, Hıyabanî de Tebriz’e dönmüştü.

Labels:

1 Comments:

At January 28, 2008 at 3:53 AM , Blogger selma said...

''Güney Azerbaycan Gerçeği ve İran’daki Siyasi Gelişmeler''Konulu makalede Güney Azerbaycan'daki Türk nüfus 30.000 olarak geçmektedir.Yazım hatası olan bu yanlışlığın otuzmilyon olarak düzeltilmesi gerekmektedir.Dİğer Türk unsurların da ilave edilmesi halinde bu rakam çok daha yüksek olacaktır.

 

Post a Comment

Subscribe to Post Comments [Atom]

<< Home